Çocukluğumda birisine kızıldığında Ermeni denirdi. Oda 'haşa ben Müslümanım' derdi. Ermeniliği bir inanç zannederdik. Allah katında ırkların önemi ne idi! Allah katında üstün bir ırk varmıydı! Bu günümüzde de hep tartışma konusu olmuştur. Herkes kendi ırkını üstün görüyordu. Son noktayı Allah (cc) koymalıydı. Başvuracağım kaynakta Kur'an dı.
HUCURAT : 13. Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.
Bu Ayetle aradığım sonuca ulaşmıştım. Artık Allah katında ırkın hiç bir değeri olmadığını biliyordum. Ne kadar boşunaymış bu ırk kavgaları. Üstünlüğün Allah a olan yakınlıktan geçtiğini öğrenmiştim.
Artık aradığım her şeyi kendime en güzel dost edindiğim Allah ın kitabı Kur'an dan öğreniyordum.
Arkadaşlarım ve dostlarım kimler olmalıydı. Acaba bu konu ile ilgili Kur'an da bilgi varmıydı. Bir kaç Ayet bulmuştum .
MAİDE : 55. Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resulüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler.
TEVBE : 11. Fakat tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir kavme âyetlerimizi böyle açıklıyoruz.
TEVBE : 71. Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir.
Bu konuyu yanlış biliyordum diyemiyorum. Çünkü bu konuyu hiç bilmiyordum. Dostlarımızı namaz kılan ve zekat verenlerin arasından seçmemiz gerekiyordu. Bu konuda kendimizide terazıya koymamız gerekiyordu. Namaz kılıyormuyuz. Zekat veriyormuyuz! Çok mantıklıydı. Çünkü namaz zaten dinin direğiydi. Zekat ise dostluğu kaynaştıran ve birlik, beraberliği sağlayan bir unsurdu.
Her şeyi düşünmüşsün Allah ım. Günden güne Kur'an dan kopmanın bizleri nasıl yanlışlara sürüklediğini görüyordum.
Fatiha Süresini sadece namazlarda kırk kere okuyorduk. Diğer zamanlarda okuduklarımız da oluyordu. Fatih Suresinin beşinci Ayeti ise şöyleydi.
FATİHA : 5. (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
Allah tan başkasından yardım dilemek Fatiha beşe aykırı düşüyordu. Yetiş ya Muhammed dendiğini biliyordum. Şefaat ya Rasullallah deniyordu. Buda Şefaat Allah ın Resülü anlamına geliyordu. Peygamberden istemek anlamına geliyordu. Bunlarda Fatiha beşinci Ayetle ters düşüyordu.
Allah şeffat konusunu bizlere nasıl bildirmişti!
ZÜMER : 43. Yoksa onlar Allah'tan başkasını şefaatçılar mı edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (Şefaatçı edineceksiniz)?
ZÜMER : 44. De ki: Bütün şefâat Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz.
SECDE : 4. Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde (devirde) yaratan, sonra arşa istivâ eden Allah'tır. O'ndan başka ne bir dost ne de bir şefaatçınız vardır. Artık düşünüp öğüt almaz mısınız?
EN'AM : 51. Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla (Kur'an ile) uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost, ne de bir şefaatçı vardır; belki sakınırlar.
Bu Ayetleri okuduktan sonra, artık Allah tan başkasından yardım ve şefaat istemiyordum. Fatıha beşe ve bu şefaat Ayetlerine aykırı olmayacak şekilde şöyle dua ediyordum.
Allah ım! Şefaatçı kıldıklarının ve kılacaklarının şefaatını bana nasip et.
|